Köksüzlük Öksüzlüktür
“…Afrika ve Afrikalılardan nefret ederek,
farkına bile varmadan aslında kendimizden nefret eder hale geldik. Çünkü ağacın
köklerinden nefret edemezsiniz, ağaçtan da nefret edemezsiniz. Çıkış
noktanızdan nefret edip sonra da kendinizden nefret eder hale gelemezsiniz.
Afrika’dan nefret edemezsiniz ve kendinizden de edemezsiniz…”(Malcolm X).
Yukarıdaki sözler Malcolm (X)’e ait. Amerika’da siyahı
halkın kısıtlı hakları için mücadele veren Malcolm X (1925-1965), siyahilerin
kendini ve köklerini sevmemesinin sebeplerini açıklayan bir konuşma yapmış ve
durumu böyle anlatmış. Konuşmasının içinde sömürgecilik ve onun yarattığı
sonuçlardan bahsediyor. Soy ismi “Little” (Küçük) iken “X” olarak değiştirerek
orijinalinin silindiğini anlatıyor. Böylece kalıcı bir protest duruş elde ediyor.
Ona bu ismi yakıştıranlara isyanını dile getiriyor. Köklerini sevmeyenin
kendini de sevemeyeceğini söylüyor. Her şeyin siyahların beyazlara özenmesiyle
başladığını, onların refah seviyesine erişmek için sanki insanın kökünden
nefret etmesi gerekli imiş gibi bir algı yaratıldığını, bunun da kimlik
çıkmazına neden olduğunu anlatıyor…
Buradan çıkarılması gereken bazı sonuçlar olduğunu
görüyorum. Bilindiği gibi insanlık tarihi bir insan ömründen çok daha uzun bir
süreyi içine alıyor. Her yeni gelen neslin kendinden öncekilere “Kolektif
bilinçaltı” ile bağlantılı olduğunu ünlü kuramcı Carl Jung söylüyor. Eğer böyle
olmasaydı, her nesil hayatı sil baştan öğrenmek zorunda kalırdı, her şey
sıfırdan başlardı. Bu da yaşamın gelişmesini engellerdi. Köklerle olan
bilinçaltı bağı yaşarken birçok olay karşısında otomatik olarak belli bir tip tepki
üretmemizi sağlar. Mesela evlenmeden önce kına gecesi yaparsınız, unun iyi mi
kötümü olduğunu, kimin hangi gözle baktığını, ne anlama geldiğini pek
düşünmezsiniz, sadece severek yaparsınız. Bunun için bir aidiyet duygusu
taşımanız gerekir. Hangi köke ait olduğunuz hissi bunu yapıp yapmayacağınızı
belirler. Bazıları yapmayabilir, onun aidiyeti bunu gerektiriyordur.
Yaptığınızda ve yapmadığınızda nereye aidiyet duyduğunuzu hem hisseder hem de
ilan etmiş olursunuz. Duyduğunuz bu aidiyet sizin sahip olduğunuz kimliğin
oluşturucu bir ögesi olur…
Erik ERİKSON ise ruh sağlığının temel taşlarının birinin de
kişinin kendini dar ya da geniş bir grubun üyesi olarak hissetmesi olduğunu
söyler. Eğer kendimizi ortak anlayış ve davranış sergileyen bir grubun üyesi
gibi hissedemiyorsak, ruh sağlığımızda bir sıkıntı var demektir. İnsanoğlu
boşlukta yaşayamıyor, yani bireysel bir kimlik sahibi olduğu kadar bir de grup
kimliği taşıması gerekiyor. Bu da ona aidiyet duygusu sağlıyor. Aidiyetsizliğin
yarattığı boşluğu ise hiçbir şey dolduramıyor. Bu aidiyet duygusu size
kodlarını bildiğiniz bir topluluk içinde zorlanmadan var olma yeteneği sunuyor.
Bunun tersi ise kodlarını bilmediğiniz bir topluluk içinde bocalamaktır. Koddan
kasıt, tutum, davranış ve sözlere yüklenen anlamdır, yani anlayış şeklidir. Bu
her yerde aynı olmayabilir. Eğer ortak yaşanmışlık yoksa insanlar birbirlerinin
tavır ve davranışlarını hemen anlamakta zorlanacak, bu da yaşamın olağan
akışını zorlaştıracak, bir yığın açıklama ve ek bilgi sunmak gerekecektir…
H. Ali YILDIRIM, 13.09.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder