![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIdAvUu2Tx-FdKkHdnEwzKt6NJGTQ48sXc8jwvVg4V8zMmx5sVqUHrT7nT6I1-8mu6baSY_mS6kYsbPurhfU3coa8a80bkGwAx5pE9ebouDkkyGoHp2c1n5FxjiUUwtn1hTpMn8ChzcEw/s1600/love+adiction.png)
Bağımlılık ve Doyumsuzluk
Annesi ilkokul kapısında nöbet tutan çocukları bağımlı, binlerce
oyuncağı olduğu halde yenisini isteyenleri de doyumsuz olarak görebiliriz.
Sorunu doğru anlamak için buna biz ebeveynlerin sebep olduğunu baştan kabul
etmemiz gerekiyor. Meselenin altında ya uygunsuz anne-bebek ilişkisi vardır ya
da çocuklukta ebeveyn - büyük ebeveyn tarafından “sevgi” kisvesi altında, doğallıktan
uzak, aşırı dozlu, yapışkan, aşırı değerli gören, rüşvet yoluyla borçlandıran
ve temeli kişilik kuşatmasına dayanan yoğun bir ilgi bombardımanı yaşatılmış
olabilir. Ortaya çıkacak şey “boğulma veya aşırı haz" hissidir. Böyle bir durumda çocuğun suçlanmasının durumu daha da kötüye götüreceğinden
kuşkunuz olmasın. Çünkü durum böyleyse o yaşta bir çocuğun yapabileceği bir şey
yoktur. Mağdurdur çünkü kendi duygusunu ve aklını yönetme becerisi elinden
alınarak bir tür duygusal felç yaşatılmıştır…
Bebekken hepimiz doğası gereği anneye bağımlı idik, sonra
sürünerek, sıralayarak ev içinde anneden kilometrelerce uzağa gittik (o yaşa
göre öyle) ve böylece bağımlılığı yine anne desteği ile yendik. Ya da birçoğumuz
anne istemediği için ayrışamadık ve ergenlikte de rahat bırakılmadığımız için
konuyu halledemeyip bağımlı yetişkinler haline geldik. Bazı anneler bunu
bilerek yapıyor ve çocuklarından birini aşırı ilgiye boğarak ilgi çıtasını
yükseltiyor, aşırı doz ile bağımlı hale getiriyor ve kendini güvenceye alıyor. Mesele
gelecek yatırımı, yöntem ise kişinin annesinin ayrılmaz parçası (Simbiyotik) haline
getirilmesidir. Bu aşırılığa alışan çocuk ta yetişkin yaşamında kendisi olmayı
beceremediği gibi normal ilgiyi de ilgiden sayamıyor. Tıpkı her gün 10 TL
harçlık alan bir çocuğun daha sonra 1TL ile yetinmeyi reddetmesi gibi. Çünkü
hiçbir ilgi dozu anne ilgisinin yerini tutmayacak, bu da bazılarını sonsuz arayışa
sürükleyecektir. Burada düşünülmeyen şey anne öldükten sonra bu çocuğa ne
olacağıdır. Bunun adına sevgi diyemeyiz çünkü hâkim duygu bencilliktir…
Bu tür annelere sorarsanız çok seviyordur ve saçını süpürge
etmiştir. Kastedilen sonsuz haklara sahip olduğudur. Bu çıkış “suçluluk” hissettirir ve her ayrışma
denemesini otomatik olarak bastırır, kısır döngü oluşur. Eğer “bir kişiden ‘saçını
süpürge etmek’ deyimini sıkça duyuyorsanız sevgiden ne anladığını
sorgulamanız gerekir. Çünkü yaptıkları için bir bedel istiyor ve bu bedelin ne
olduğunu tam da bilmiyordur. Aslında sonsuz bir bedel ama cevabı bilen yok. Oysa
sevgi bedelsizdir, bunu hepimiz öğrenmiştik. Birinin bu şekilde kuşatılması zor
bir durumdur. Çünkü “borçlu ve suçlu”
durumu ortaya çıkıyor, ödeyemezse arkasından haciz işlemleri geliyor. Haciz
konusu nedir? Elbette kişinin yaşamıdır. Avukat tutma şansınız da yok çünkü ne
olduğunu kavrayamıyorsunuz bile. Bu tür bir anneye konuyu anlatmak dağ devirmek
kadar güçtür. Çünkü o da anneliği kendi annesinden öğrenmiş ve bunu normal
saymaktadır. Bu tür anneler ya gizlice kurbanının evlenmesini engeller ya da kaçan
kuşu rahat bırakmaz, kişi de kalan yaşamını olan biteni anlamaya çalışarak
geçirir…
ERIKSON, bu sorunun oluşmaması için bebeklikte “rastgele
hayal kırıklığı” yaratılarak bebeğin ilgi yokluğuna alıştırılması
gerektiğini söylüyor. Anne ortadan kaybolduğunda ne yapılacağı konusunda (zihinde
anneyi hayal ederek avunma) eğitilmesi gerektiğini savunuyor. Yani bebeğin
arada bir kısa süreli olarak yalnız bırakılması ve oluşan panik ve korku
sonrasında uygun bir yaklaşımla “Gördün mü bir şey yokmuş” mesajının
iletilmesi gerekiyormuş. Ayrıca ergenliğini gerektiği gibi yaşayabilenler bir
şekilde kendi kendini onarma yolunu bulabiliyormuş, tabi sıkboğaz edilmedilerse...
Öyleyse
geriye şu kalıyor, her şeyin bir sınırı olmalı, sevmenin de. Yapışkan sevgi iyi
sonuç vermiyor, bunaltıyor, boğuyor ve geri tepiyor. Ölçü “yeteri kadar” olmalı, bunu da en iyi kişi kendisi bilebilir çünkü “Yeteri kadar ne kadar?” sorusunun cevabı
her duruma göre değişecektir…
H. Ali YILDIRIM, 22.09.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder