![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0P9N6pCrQSqPWTlADUW5dhjYu7dMQx8itKmsXpdF-Db9LzmHD-yDndOjeCFuDLyctpqf0wRSYjy0pJ7gR9X3Dxjd0bvJ8wAWCGt2CaXwvW8qLPUzHrxd90v8UQ3bhmxjwyLQTd9Jjop8/s320/Yabanc%25C4%25B1+s%25C3%25B6zc%25C3%25BCkler.png)
Reçeteye yazılan tanılar dilimiz ile barışık değil.
Herkesin Latince bilmesi gerekmiyor, ama bir bakışta ne olduğunu anlamamız
gerekiyor. Reçetemizi tercüme ettirmek zorunda kalmamalıyız. Mesela; sürekli
panik ve acelecilik içinde olup, zamanı yetersiz bulan insanlar vardır. Biz
bunlara ‘Telaşe Müdürü’ deriz. Sözlüğe göre bu haldeki insanların hastalığına
‘Koşuşturma epilepsisi’, Latincede ‘Epilepsia cursiva’ deniliyormuş. (Umarım
yanlış değildir, yanlışsa da böyle varsayalım). Stresten dolayı muayene
olduğunuzu ve tanı olarak ‘Epilepsia cursiva’ yazıldığını düşünün. Muhtemelen
kendinizi olduğunuzdan daha kötü hissedecek ve karamsarlığa kapılacaksınızdır. Çünkü
anlamadığınız bir tanı var ortada. Bilinmeyen korku verir. Öyle ya, koskoca (!)
Roma İmparatorluğu buna bir isim koymuş, mutlaka ciddi bir şeydir. Bunun yerine
tanı olarak ‘Gereksiz Telaş’ dense ne olur ki?...
1991 yılında bir yabancı askeri gemide geçici görevli idim.
Bir ara göğsümde rahatsızlık duydum, bıçak saplanır gibi bir ağrı vardı. Gemi
doktorunu gördüm ve muayene sonrasında doktor büyükçe bir akciğer resmi
göstererek bronşların ne olduğunu, üşütme nedeniyle iltihaplanabildiğini, bunun
da sızı yapabileceğini anlattı. Kamaralardaki klimalar nedeniyle olduğunu
ekledi. İlacımı verip “Yaklaşık bir hafta içinde normale döneceksiniz, olmazsa
geri gelin” şeklinde net bir ifade kullandı. (ASYE ve yanına iki ilaç yazıp kapıyı
göstermedi). ‘Alt solunum yolu enfeksiyonu’ bile demedi çünkü ona göre bu
terimi bilmek zorunda değildim. O doktor kendi vatandaşlarına da aynı konuşma
dilini kullandı…
Bizde ise entelektüel (Tahsilli) tayfa, yaban dili ile kodlu
konuşmayı pek sever. Bu durum, entelektüel ile halk arasına derin bir yarık,
yarığın iki tarafına da kalın birer duvar çeker. Bunun acilen düzeltilmesi
gerekir. Bunun için tıp, mühendislik, hukuk vb. alanların günlük yaşamı
ilgilendiren terimleri yeniden yazılmalıdır. Hasta doktoru dinlerken başka,
tanıya bakarken başka bir sözcükle karşılaşmamalıdır. Çünkü bu durumda bir
insan kendini aptal gibi hissedebilir. İleri gideyim, evet, aptal hissettirir, sonra
da okumuş tayfa kibirlenir, toplumda aklı Kaf dağında seçkinci katmanlar oluşur.
Sonra bu durum diğer alanlara sıçrar, mühendisle ustabaşı, avukatla müvekkil
birbirini anlamaz olur, anlamayınca ayrımcılık başlar…
Türkçe
terimler kullanılsın derken; Malatya’daki yaşlı kadının doktora “Hıbilik basiy”
demesini kastetmiyorum. Ama doğruysa, reçeteye ‘Pavor nocturnus’ olarak ta yansımamalıdır.
Bu tanı ‘Karabasan’ gibi bir şey olmalıdır. Bu hassas bir ayrımdır. Aynı
şekilde, Ortopedist (Türkçesi ne ise?) reçeteme ‘Kırık’ yerine ‘Fraktür’ yazmamalıdır.
Sağlık Bakanlığı Yönergeleri buna göre değiştirilmelidir. Bu müfettişlerin
işlerini de kolaylaştıracaktır. Tabi yönerge yazmak tek başına bir anlam ifade
etmez, Yönetmelik ve Kanun gibi üst mevzuat ile de uyumlu olması gerekecektir. Usulen
önce kanunu, ardından Yönetmelik ve Yönergeleri düzenlemek gerekir. Ancak
mevcut yasaları alıp sadece terimleri değiştirirseniz kanunun ruhu
kaybolacaktır. Esas olan günün şartlarına göre yeniden kaleme alınıp günümüze
uygun yeni bir ruh verilmesidir. Yeni yönetim sistemi ile Meclis 500-600
kişilik bir milletvekili ordusuyla Devleti yönetme saçmalığından kurtulduğuna
göre artık zamanını buna ayırabilir. Yeni mevzuat meslek erbabının da hoşuna
gitmeyecektir çünkü bu yaştan sonra yeniden ders çalışması gerekecek. Olsun,
terim karmaşası nedeniyle darmadağın olan zihin toplanır bütünlük arz eder,
özgüven artar, ne dediğimizi biliriz. Böylece toplum olarak ta kendimiz olmanın
temelini atmış oluruz…
H. Ali YILDIRIM, 23.02.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder