Mahalle Baskısından Sanal Baskısına
Sanırım
2007’de idi, moda bir laf türemişti; “mahalle
baskısı”. O zaman o kadar meşhur olmuştu ki, entelektüel tayfa bunu diline
dolamış ve her konuşmanın arasına sıkıştırarak aferin alma yarışına girmişti.
Mahalle baskısından kasıt, kendinizi konu komşu ile birlikte ayakta tuttuğunuz
ortak değerlere göre hareket etme ihtiyacıdır. Bunun dışında hareket
ettiğinizde çevreniz tarafından hoş karşılanmamanın verdiği sınırlamaya
“mahalle baskısı” deniliyor. Çok kötü olarak sunuldu ve tuttu da… Oysa biz
binlerce yıldır, komşumuzu el üstünde tuttuk, komşusu aç iken tok uyuyan bizden
olmadı, komşuluk dayanışması ile zor anları atlatabildik. Ebeveynin
söyleyemediğini komşu söylerdi, böylece çatışmaların önüne geçilirdi. Bu bir
toplumsal bağ idi, çözüldü gitti…
Kimlik
örme serüveni anne-bebek ilişkisindeki bağlanma ve ayrışma ile başlıyor, 3-5
yaşlarında baba ile ödipal ve elektal dönemi içine alıyor, 5-7 yaş arası
oyunlarla devam ediyor, 7’den sonra okulla şekilleniyor, 13-21 arasında kimlik
oluşuyor, son düzeltmeler yapılıyor ve sonunda yetişkinliğe geçiş yapılmış
oluyor. Yukarıda bahsettiğimiz gibi bu zincirin komşu halkası silindi. Çevremde
özellikle ergen ve gençlerden sıkça duyuyorum: “Ben özgürüm, kendi
istediklerimi yaşayacağım, kimse bana karışamaz.” Bu cümlenin içeriği doğrudur.
İnsanın kendini gerçekleştirmesi için kendi deneyimlerini yaşayarak
deneme-yanılma yoluyla kimlik oluşturması gerekiyor. Ayrıca, kişinin iç
enerjisini yaşama aktarabilmesi yani kendi aklını ortaya koyabilmesi için bunu
yaşaması şart. Yoksa sürekli dış ses ile hareket eden biri iç sesini zamanla kaybeder
ve sürekli dışardan bir dürtü bekler. Bu kural hiç değişmedi ve değişmeyecek
te…
Ancak
dikkatimi çeken şey, eski özgürlükle yeni özgürlük arasında müthiş bir fark olması. O da tek kelimeyle yeni özgürlük kavramındaki “kuralsızlık”, yani “işime nasıl gelirse öyle” mantığı. Önceki
özgürlük modelinde “Ben şu mesleği seçmek istiyorum, bana karışmayın” denilir
ama aile, toplum ve okul değerlerini bir kenara koyamazdık. Yani bazı disiplinlerin
gereklerini kabul eder, sadece uygulamada biraz fark yaratırdık, bu da
değişimin kaçınılmaz sonucu idi. Galiba bu değişim son yıllarda öyle bir yere
geldi ki, “Ben özgürüm, bana karışmayın” dan sonra herhangi bir kavram ve hedef
yok. “Sadece özgürüm, o kadar” hepsi bu. Geri kalan kısmı dış uyaranların
nereye doğru sürükleyeceğine bağlı ve onu da kimse kestiremiyor. Bu
hedefsizliğin ortaya koyduğu boşluğu, 7/24 sosyal medya takibi ile doldurmaya
çalıştıkları da görülüyor. Bu dış uyaranlar ise kişinin o an ve o gün kendini nasıl
hissedip nasıl davranması gerektiğini belirliyor. O hale geldi ki dış uyaran olmadan
kişi düşünemez ve yorum yapamaz hale geldi. Biz ebeveyn ve komşu olarak dış
uyaran olmayı bıraktık, boşluğu sanal âlem doldurdu. İşte o yeni “dış uyaran”
dijital köleliğin aracıdır…
İnsan
aklı, bilinç, zekâ dürtü, ihtiyaçlar, bilinçdışı kayıtlar, tecrübeler ve kök inançlarının
hepsini bir harmanlayarak karar verirdi. Şimdilerde ise sadece dürtü ve
doyumsuz ihtiyaçlar ön planda. Hem çok şey istiyoruz hem de bir hedefimiz yok,
nasıl olacaksa. Evet, öyle bir özgürlük anlayışı türedi ki bu aslında okyanusta
amaçsız yüzmeye benziyor, ne sağı belli, ne solu ne önü ne de sonu. Yöne
bakılmaksızın sürekli yüzülüyor, aslında tam yüzme de değil, akıntıya kapılmak
diyebiliriz. Bunun Türkçe’ deki karşılığı “Boşlukta yüzmek” olabilir.
Ulaşılacak kıyının neresi olduğu hakkında en ufak bir fikir bile yok…
Daha önceleri, böyle boşlukta yüzmeyi uygun
bulmayan mahalle değerleri, insanların tutum ve davranışlarına yön veren dış
uyaranlar olarak binlerce yıldır görevini yaptı. Bu sayede insanlar çocuklarını
rahatça oyuna gönderdiler (İstisnalar olmuştur). Sonunda “mahalle baskısı” olarak itici bir şey halini aldı. Şimdi ise mahalle
baskısının yerini “sanal âlem baskısı”
aldı. Meğerse bu bir geçiş imiş. Şimdi küresel baskıyla “kimseyi takmamayı” öğreniyoruz. Şimdi onlar baskılıyor ve bize
özgürlük diye yutturuyorlar. Bu halimize “Sanal
âlem baskısı” denemedi. Denemez çünkü insanların “dijital çağın tekil kölesi” olacağını itiraf etmek çok zor bir şey.
“Mahalle baskısı” diye küçümsenen ve aslında
toplumu bütün tutan “komşuluk değerleri”
bunun önündeki en büyük engeldi, sonunda çözüldü ve “dijital çağın tekil kölelik yolu” yolu açıldı. Onlar erdi muradına
kim çıksın kerevetine…
H. Ali YILDIRIM, 02.09.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder