Bir gün araştırmacılar maymunlar üzerinde bir deney yapmaktadırlar. Bu
deneyde beş maymun, bir kafes, tavanında asılı bir muz salkımı, bir çatal
merdiven ve de bir yangın hortumu bulunmaktadır. Aç bırakılan maymunlar sırayla
içeri alınır. İlk maymun kafese girdiğinde, önce ortamı süzer, tavandaki muzu
fark eder ve sonra gözü merdivene takılır. Daha sonra kafasında ampul yanar ve
muzun altına kurulmuş merdivene tırmanmaya başlar. Tam muza uzanacakken,
görevli hortumu açar ve var gücüyle maymunu ıslatır, maymun şok olur. Tekrar
dener ve tekrar basınçlı suya maruz kalır. Üçüncü defa da aynı şeyle
karşılaşınca muzun yenmeyeceğini anlar ve vazgeçer. Maymun işi kavramıştır,
muza sulanmak ıslanmak demektir ve tekrar denemeyi aklından bile geçirmez. Buna
“Şartlı Tepki” (Şartlı Refleks) denmektedir. Pavlov´un köpek deneyi de buna
benzer ama orada ceza yerine ödül mekanizması kullanılmıştır. Bundan sonra
görevli kafesten çıkar ve yerine bir maymun girer. Yeni maymun da önceki gibi
muza sulanır ve merdivene çıkıp muza uzanmak isterken bu sefer önceki maymun
hortumu alır ve yeni geleni ıslatmaya başlar. Yeni gelen maymun bir türlü muzu
almayı başaramaz, çaresiz muz sevdasından vazgeçer. Derken üç, dört ve beşinci
maymunlar sırayla içeri alınır, her biri aç olduğundan önce muzu almaya
yeltenir sonra bir önce gelen maymun tarafından ıslatılır, vazgeçmesi sağlanır
ve böylece hepsi aç kalır…
Burada tek maymunun verdiği tepkiye “Şartlı Tepki” diyoruz ama bunun bir
salgın olarak topluluğa yayılmasına “Öğrenilmiş Güçsüzlük” diyoruz. Çünkü sonra
gelen her maymun önceden olanları sorgusuz tekrarladığı için “çaresizlik”
öğrenme yoluyla grubun diğer üyelerine sıçramış oluyor. Maymunlar grup kimliği
ile yaşarlar, grubun geneli ne yapıyorsa diğerleri de onu yapmak zorundadır,
yoksa dışlanırlar ve kendilerine yeni bir grup bulmak zorunda kalırlar. Bu da
hayatlarının alt üst olması demektir, çünkü ormanda yalnız kalmak kolay
değildir. Dahası maymun bunun ötesinde bir mantık geliştirip grup baskısını
kıramaz, çünkü onların insanlar gibi durup düşünüp muhakeme yapma becerileri
yoktur. Dolayısı ile sahip oldukları tek kimlik “Grup Kimliği” dir. Bireysel
kimlik oluşturamazlar, yani içlerinde grup eğiliminin dışında bir düşünce
sistematiği geliştiremezler, geliştirselerdi insan gibi bir şey olurlardı. O
zaman aralarından biri çıkıp “Bir kişi çıksın muzları aşağı indirsin ve adil
paylaşalım” derdi. Tabi bu mümkün değil. Sonuçta maymunlar çaresiz kalmıştır ve
bu çaresizliği önce görevli insandan, sonra da aktarım yolu ile birbirlerinden
öğrenmişlerdir. Gruba katılan her yeni üye bu şekilde çaresiz kalmayı öğrenmek
zorunda kalmıştır…
Yaşarken şahit oluyoruz, geri kalmış kıtalardaki bir ulus, “Öğrenilmiş
Çaresizlik” in pençesinde can çekişebilmektedir. Yeraltı zenginliklerini
kullanamamaktadırlar, çünkü kullanmaya kalktıklarında aynı kafesteki görevlinin
yaptığı gibi bir sömürgeci güç ceza mekanizmasını başlatmaktadır. Bir kere
durum anlaşılınca, diğerleri de aktarım yoluyla başlarına ne geleceğini
bildiğinden harekete geçememektedirler. Ulus içindeki bazı gruplar da böyle
olabilmektedirler. Günlük yaşamdaki yakın ilişkilerde de bu tip insanlara
rastlamak mümkündür. Kendini ait hissettiği sosyal grup bir olaya hangi tepkiyi
veriyorsa, durup düşünmeden aynı tepkiyle hareket edenleri kastediyorum. Neyi
neden yaptıklarını bilmezler, sadece haklıdırlar ve kendilerine göre başkaca
seçenek te olamaz. Hatta her daim haklı olduklarına o derece inanmışlardır ki,
mensup oldukları inanç dünyasının kurallarını bile umursamazlar. Bu tür
insanlarla akrabalık, miras paydaşlığı, komşuluk, sosyal grup üyeliği gibi
doğal bir çıkar ilişkiniz var ise, vay gele halinize. “Bu yaptığım şuna göre
doğru buna göre yanlış” diyecek kapasiteleri bile yoktur. “Gerekçesi olmadan
haklı olmak” sadece bunlara mahsustur. Dürtülerle hareket ederler, yani
sağduyuları noksandır ya da hiç yoktur. Böyle bir zekâ ile çekişmeli bir hale
düştüyseniz, aklınız ziyana uğramadan önce yukarıda yazılanları hatırlamanızı
öneririm…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder