Ergen Yetişkinler

Ergen Yetişkinler
Erik ERİKSON “Identity and The Life Cycle” isimli kitabında hayatın 8 evresini anlatıyor. Bunlardan beşincisi 13-21 yaş arasına denk gelen “Ya kimlik oluştur ya da bunalıma gir evresi” yani ergenlik dönemidir. Bu evrede kişi ya kendine bir kimlik buluyor ya da başaramadıysa kimlik bunalımı yaşıyor. ERIKSON’a göre bu dönemde edinilmesi gereken şey kişi tarafından örülen “Özümsenmiş kim olduğumuz hissi” dir. Bu olmadan kimlik olmuyor. Edinilen sahte kimlik, kendisinin yakıştırdığı ya da ebeveyn, kurum, sanal âlem tarafından giydirilen dayatma kimlik te olabiliyor. Buna; öykünerek yaşamak, taklitçi yaşamak veya ödünç kimlikle yaşamak ta diyebiliriz…
Benzetme yapalım; Bir nehirle ayrılan iki alan düşünürsek. 0-13 yaş arası nehrin bu yakası, 13-21 arası nehir geçişi, 21-65 yaş arası ise nehrin diğer yakası olsun. Yaş 13 gibi olduğunda kişi bu nehri ebeveyn himayesinde geçmek için nehre girmekle yükümlüdür. Sekiz yıl kadar yüzerek karşıya geçmek zorundadır. Tıpkı doğal doğumda çekilen zorluğun kazandırdığı güç gibi bu da kişiye donanım sağlayacaktır. Eğer ergen bu geçişi kendi iradesiyle başlatır ve de aile-toplum değerleri ile uyum halinde yaparsa yetişkinliğe hazır demektir. Yok, talimatla, dayatmayla, geçim derdiyle, erken evlilik nedeniyle karşı kıyıya bırakıldıysa çıraklık görmeden ustalığa geçmiş demektir. Aynı şekilde pamuklara sarılıp omuzda geçtiyse, torpille ustalık belgesi almış demektir. Her ikisinde de kişi yetişkin olamayacak ve öykünerek yaşayacak demektir. Eksik olan “Özümsenmiş kim olduğumuz hissi” dir. Bunu daha iyi anlamak için ergen kartal belgeselini izleyebilirsiniz. Yüksek kayalıklardan kendini boşluğa bırakarak uçması için anne kartal onu ittirmiyor ancak aç bırakarak yuvadan uçmasına zemin hazırlıyor. Bu atılımı genç kartalın kendi iradesiyle yapması gerektiğini anne kartal bilmektedir…
Ergenlik döneminde şu ya da bu şekilde bir kimlik örmeden yetişkin hayatına giren insanlar esnek ve hoşgörülü olamıyorlar. Çünkü yaşamı kendi iç dünyalarında yarattıkları ve mükemmel zannettikleri tasarıma benzetmeye çalışıyor, herkesi bu formata zorluyor, gerçek yetişkinlere tahammül edemiyorlar, çünkü onlar sınıfı geçmiş, kendisi hala ergen savaşı vermektedir. “Tepeden bakmak” ve “İnatçı olmak” onların kendi durumlarını örtme yöntemidir. “Onlar gibi düşünmemek” en büyük suçtur (!). Bu tür insanlar kendi neslinin yetişkin olmasına da izin vermiyorlar. Çünkü hapsoldukları ergen liginde yalnız oynamak istemiyorlar çünkü sizi nehrin ilk yakasında onlara yoldaş lazım…
Hayat okulunun kuralları kesindir: “yaşa ve gör”. Bu okulda sınıf atlayamazsınız, torpil yoktur. Yüksek Lisans yaparak durumu kurtaramazsınız. Çünkü öğretim ile entelektüel olursunuz, duygu şemanız değişmez. Ergenlik nehrine atlamayanlar, atlayıp vaz geçenler, karşıya fırlatılanlar, omuzda geçenler, sınıfta kalmış demektir. İşim gereği ya da seyahat nedeniyle gördüğüm Avrupa ve Asya’daki insanlar ile karşılaştırınca, Türk insanının çoğunun bu hayat okulunun 5. sınıfını geçemediğini görüyorum. Yani çoğu ergenlikte takılı kalmış. Bu durumdakiler kimlik üretemediklerinden, ödünç kimlik, öykünme kimlik, kurumsal kimlik ya da grup kimliği ile idare etmekteler. Entelektüel insanlar bile böyle olabilir. Çünkü okuyarak olamıyorsunuz, olmak için tecrübe gerekiyor. Ben demiyorum uzmanı diyor. Belki de bu yüzden birçoğu kimliğini yeniden örmek için boşanıyor ve ergenliğe geri dönüyor. Kim bilir bütünleme ile geçmeye çalışıyordur…
H. Ali YILDIRIM, 14.07.2019

Hiç yorum yok:

Bu Blogda Ara