Zamanın Ruhu ile Yaşamak
Hepimiz zaman zaman geçmişte kalmış, özlenen
bir zaman dilimini yeniden yaşama arzusu duyarız. Bu bazen çocukluk, bazen gençlik
bazen de kendimize göre altın çağımız olan bir dönemdir. Hatta bu bir mekândır.
Bir atletin, şampiyonluk günleri, çoğumuzun gençlik yılları, birinin güzellik
kraliçesi seçildiği yıl, birinin maddi olarak zirve yaptığı dönem, bir askerin
çok önemsendiği kahramanlık zamanı örnek olarak gösterilebilir. Hepsi
anılarımızın mutlu kısmına denk gelir ve hatırlandığında kendimizi mutlu
hissetmemizi sağlar. Bunda bir yanlışlık yok hepimiz bunu zaman zaman yaparız…
Fakat zamanın çoğunu eski bir zamanda imişiz gibi
yaşamaya başlamış isek bir sorun var demektir. Çünkü asıl olan içinde
bulunduğumuz an ve mekândır. Bunu Davranış Bilimleri “Şimdi ve burada” olarak
sloganlaştırmıştır. “Şimdi ve burada” yı insan, gelişim evrelerinden olan
ergenlik çağında öğrenebilmektedir. Ondan önceki evrelerde kişi fanteziler ile
yani zihninde oluşturduğu imgelerle yaşamaktadır. Doğru bir ergenlikle beraber
kişi realiteye adım atmakta, yaşama hazır olmaktadır. Ayrıntı için, 30 Nisan
2018 tarihli Erikson´un “yaşam evreleri” konulu yazıma bakılabilir...
Kişi realiteyle tanışmış olsa bile,
zor anlarda savunma mekanizması olarak, kendini mutlu hissettiği geçmiş bir
döneme takılı kalmayı yeğleyebiliyor. Çünkü o dönem çok pohpohlanmıştır,
kendini çok iyi hissetmiştir, egosu tavan yapmıştır. Bu bir açlık durumudur.
Neyi özlüyorsa onun açlığıdır. Böyle durumlarda kişiler, o zaman çevrelerinde
olanları da zaman tüneli fantezisine çağırmaya meyillidir. Çünkü bunun için rol
arkadaşlarına ihtiyacı vardır. Örneklersek; Sürekli olarak, annemiz bizi 5 yaş
halimizde, babamız 10 yaş halimizde, arkadaşımız ergenlik / askerlik
dönemimizde, eşimiz balayı dönemimizde görmek isteyebilir. Hepsi de geçmiş
zamana ilişkin özlem ve davet içeriyor. Bu özlemin kendisi yanlış değil. Arada
olursa bir sorun da yok. Fakat süreklilik varsa bu geçmişe takılma meselesidir.
Eğer siz geçmişte yaşamaya meyilli değilseniz ve bunu kibarca reddediyorsanız,
kişi sizi ikna etmek için bazı yöntemler kullanabilir;
Şartlandırma : İstediği gibi
davrandığınızda ödül, tersi olduğunda ceza yoluna gidebilir.
Suçlama : Sizi kayıtsız gibi
gösterip suçluluk duymanıza yol açabilir.
İtibarsızlaştırma : Alaysı
halleriyle sizi küçük düşürmek isteyebilir.
Hepsinde de amaç sizi geçmişte
yaşamaya ikna etmektir. Peki, bu kişinin zaman tüneli fantezilerine olumlu
cevap verirsek ne olur? Peşinen söyleyelim, bu bir yıl dönümü gibi geçici bir
durum ise hiçbir sakıncası yok, hatta iyi gelir ve hatta bağ diri kalır. Ne
alıp verdiğinize bağlı ama konu bu değil. Konu, sürekli geçmişteki bir iklimde
yaşama ve yaşatma isteğidir. Yorucu olan budur çünkü yaşam sürekli
evrilmektedir, şartlar sürekli değişmektedir. Hele bu yüzyılda değişim hızı çok
yüksektir. Sürekli geçmiş bir ortamı canlı tutmaya çalışan bir zihin, “Şimdi ve
burada” olamayacak ve sanal alemde iken ağaca çarpan cep telefonu kullanıcısına
benzeyecektir. Saplantı haline getirdiğimizde ise algı körlüğü başlayacak,
ayağı yere basmayan davranışlar ortaya çıkacaktır. Geçmişte takılı kalmak
“bitmemiş işler” grubundadır. Yani kişinin zihin altında o zamana ait yarım
kalan meseleler olduğunu gösterir. Oysa şimdi ve burada yapılması gereken bir
yığın iş ve kaçırılmaması gereken bir o kadar da fırsat vardır. Bunların
halledilmesi gerekmektedir. Öyleyse geçerli olan, “Şimdi ve burada”, zamanın
ruhu ile yaşamaktır, geçmişte yaşamak değil. Bazen hayal aleminde kısa
yolculuklar yapsak bile…
H. Ali YILDIRIM 28.01.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder